20 Kasım 2011 Pazar

Siyah Önlük Giymek ya da Giyememek İşte Bütün Mesele Bu

Takvimler 1990'ların ortasını gösterdiğinde okul sıralarıyla, beslenme çantasındaki yumurta kokusuyla,tenefüste it gibi koşturmayla,kokulu silgiyle,kalemin içini çıkararak önümde oturanın kafasına salyalı kağıt atmakla tanışma vaktim gelmişti.Eşşek kadar adam oldun artık iltifatlarıyla okula başladım.İlk günümü hatırlıyorum da benim burda olmamam lazım diye kendi kendime gaz veriyordum.Ne yapacaktım.5 kamyon dolusu çocuğa mavi önlük giydirilmiş hadi bakalım siz burda takılın havası vardı.Zil sesinden sonra işin hiçte gözüktüğü gibi olmadığını anladım.

Mavi önlük devriminin ilk izlerindenim herhalde.Her ne kadar siyah önlük giymeye yetişememiş olsam da içimde hep bir eksik olarak kalacağını düşünüyorum. Her nekadar velet halimle okuldan o zamanlar sıkılmış olsam da şimdi sadece özlem duyuyorum.Özlüyorum o günleri; her sabahandımızı okumayı, özel günlerde andımızdan önce yapılan kısa programları, mavi önlük giymeyi, bir sırada üç kişi oturmayı, kara tahtaya tebeşir ile yazı yazmayı, sırt çantamla okula gitmeyi ( büyüdüğünde klasör taşırsın ).

Dersi kaynatma sevdası aşılanırdı o küçücük yüreklere, kim nerde aşılardı bilinmez ama dersten 10sn çalmanın kar olduğunu düşünürdük.10 kişi çöpün başında toplanır tahta kalemlerimizi teslim ederdik kalemtraşlarımıza ta ki öğretmenimiz yerinize oturun diyene kadar ayrılmak istemezdik çöpün başından.Sonra yine tahta sıralara dönerdik boynumuz bükülerek.

Her ders için ayrı bir defter her defter bir örnek kaplanacak.Her ders için bir kitap.Zor dersler için ek kitap.Nasıl da taşıyormuşuk bir karış boyumuzla onca defteri kitabı hayret doğrusu.Herhalde eğitim sisteminin yalnışlığı tırmanmaya çalıştığımız ilk basamaklara dayanıyor.

Yasaklı kelimelerimiz yoktu ozamanlar ama öğretmenlerimizin uyguladığı ambargolar var dı.Deftere resim yapmak yasak, köşeleri kırışmasın diye ataç kullanmak zorunlu, 0,7 uçlu kalem yasak, tükenmez kalem yasak..... Yani mavi önlüğü giydiğimizde mücadele etmeye başlamışık yasaklarla,

Yerli malı haftamız vardı.Yerli malı yurdun malı herkez onu kullanmalı slagonı ile çıkmıştı karşımıza.Yılda sadece bir günmüydü boykot eylemimiz yoksa hergün devam etmesi gereken bir yaptırım mı olmalıydı tartışılır ama bizde yerli malı evde hazırlanan pasta böreklerin sınıfta hep beraber tüketilmesi demekti.Sınıf mevcudu 40 olsa herkez 1 kilo börek getirse 40 tane çocuk 40 kilo böreği yemesi imkansız.Çözümlenemeyen denklemden farkı yok.Diğer sınıflar ile neden aynı gün kutlamazdık diye düşünürdüm.Aklım şimdi basıyor.40 kişilik sınıfa x değerde börek kalanı öğretmenler odasına.Her gün başka sınıfta yerli malı. Toplamda Y kadar böreğin öğretmenler odasına gitmesi demekti.Bu saçma denklemdende anlaşılacağı gibi 40 kişide yerli MALIymışık.Mal yerine konuluyormuşuk.

O yıllarda başlardı aslında statü farkları.Yukarıdan bakmalar hava atmalar.Herkezin eşit olamayacağını öğrenmeler.Biraz olsun ailene nazın geçiyorsa ve ailen senin için ufak bütçeli ödenek ayırabiliyorsa ikiletmeden alırladı sana otomatik kalem kutuyu.Ne boktan birşeydi o öle bir düğmeye basıyorsun, tabi herkez başında ufo gören masum köylü edalarında izliyor yok kapağı açılıyor,sağ taraftan silgi çıkartıyor kalem traş yeri var bilmem ne bilmem ne görende apollo 13'ü bizim sınıftan gönderiyoruz zanneder. Özenirdik çocuk aklımızla baba benim niye otomatik kalem kutum yok derdik.Ondan sonrası malum diyaloglar zaten.Belkide bir çoğumuz unuttuk bu kalem kutuları.Fotoğrafları görünce mala bağlayarak aaaaa evet vardı diyebiliriz.

Cin Ali vardı efsane.Yılların eskitemediği hikaye kahramanı.Ozamanlar memlekette karikatürist ressam kıtlığımı vardı.Bukadar basit çizikmiş bir karakteri soktular hayatımıza, belki de basit olduğu için kabullendik bizden biri olarak gördük Cin Ali'yi.Cin ali parkta,Cin Ali lunaparkta, Cin Ali orda Cin Ali burda hovardaymış bizim Cin Ali her gece başka bir eğlence peşindeymiş.Günümüz eğitim sisteminde Cin Ali'nin hala yeri varmıdır bilmiyorum ama olmasınıda istemem kirletirler Cin Ali'mi. Cin Ali facebook'ta Cin Ali youtube'de Cin Ali ot çekiyor, Cin Ali cinlikten çıkıyor.

Bir çocuğu okula yollamak çocuğun özgürlüğünü elinden almaktan farksızdı.Çizgi film izleme özgürlüğüm bitmişti.Taş devri, Jetgiller, donald duck ve nicesi çıkarılmıştı hayatımdan.Madem çizgifilm yoktu bizim için, kendimiz yapmalıydık bu işi.Malzemeler bir defter köşesi ve bir kalem.Her sayfaya karakterleri ufak değişimlerle çizerdik.İki parmak haraketiyle 5 saniyelik çizgifilmimiz hazırdı.

Memleketimizden dünya çapında sanatçı çıkmamasıda ilk okul sıralarına dayanır aslında.(Bir kaç istisna var kabul ediyorum).Haftada 1 saat müzik dersi olurdu sol anahtarı, notolar, nota defteri ve fülüt.Herkezin çalması zorunlu üflemeli müzik aleti.Belki ben üflemeli sevmiyorum telli çalgı aleti çalmak istiyorum yeteneğim var. Olmaz illa fülüt çalacan Dünyanın en büyük fülüt flarmoni orkestrasını kurmayı planlıyoruz onun için sizlere bu yaşta fülüt çalmayı öğretiyoruz.Bırak hoca bu ayakları benim tek çalabildiğim alet üflemeli benim, nefesim kuvvetli ondan demiyorsun.

Beden eğitimi derslerini unutmamalı.Dizginlenemeyen bedenlerimizi ıslah etme çabasına sokarlardı bizi.Çok güzel eğitildi bedenim.Bu fiziğimi o günlere borçluyum.Özellikle ellerimi çok kıvrak kullanabiliyorum.Bakınız yandaki fotoğraf.Neymiş çocuklara sporu sevdiriyormuş.Spor cuma günleri son ders olmaz , düzenli yapılması gereken bir eylemdir.Sadece 2 çocuk boyundaki tahta üzerinde takla atlatmak değildir.Okul armasının basılı olduğu zorla aldırılan eşofmanları giyerek hadi bakalım top orda hepiniz oynayın ben kantindeyim demek değildir.



Unutulmuş çocukluğumuzu tozlu raflarda değil içimizde saklamamızdır önemli olan.Çocuk kalmanız dileğimle.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder